;

Online Kayıt

Ön kayıt formu ile kayıt ol, iletişime geçelim.

Kayıt Ol

ÜNLÜ EDEBİYATÇILARIMIZIN HAYATLARINA DAİR ENTERESAN HİKÂYELER

ÜNLÜ EDEBİYATÇILARIMIZIN HAYATLARINA DAİR ENTERESAN HİKÂYELER BLOG
ideal saat ikon 2021-06-20

ÜNLÜ EDEBİYATÇILARIMIZIN HAYATLARINA DAİR ENTERESAN HİKÂYELER

ÜNLÜ EDEBİYATÇILARIMIZIN HAYATLARINA DAİR ENTERESAN HİKÂYELER

Merhaba! Evet, öğrencilerimizden biri olabilirsin fakat özel yurt ararken bir anda kendini sayfamızda bulmuş da olabilirsin. Konya, Ankara ve İstanbul’da yer alan özel öğrenci yurtları bünyesindeki Özel İdeal Öğrenci Yurtları; Konya özel yurtları olarak başladığı serüvenine diğer illerde de devam ediyor. Kız ve erkek tüm öğrencilerimiz için 26 yıldır en iyi yaşam şartlarını sağlamak hedefiyle var gücümüzle çalışıyoruz. Daha önceki yazılarımızda yurtlarımızdan, özelliklerimizden, prensiplerimizden, özel yurt içeriğinin kapsamlarından ve bulunduğumuz şehirlerdeki imkânlarımızdan bahsetmiştik. Eğer Ankara, Konya, İstanbul araştırmalarında veya özel yurt aramalarında karşına çıktıysak doğru yerdesin!

            Özel yurtlar hakkında bilgi edinmek ve Ankara, Konya, İstanbul şehirlerinde öğrencilik hayatı için diğer yazılarımıza bir göz atabilirsin. Fakat hem daha önce sitemize girme fırsatın olduysa seni, hem de sürekli okuyucularımızı sıkmamak adına, bu yazımızda bambaşka bir içerik ele aldık. O zaman edebiyat tarihimizde çoğumuzun sevdalı olduğu Cemal Süreya’dan tatlı bir giriş yapalım: “Şairin hayatı şiire dâhildir…”. Bu sebeptendir; gelin yazılan şiirlerin, öykülerin, kitapların ve daha nicelerinin ardında ne gibi hikâyeler var birlikte bakalım. Keyifli okumalar!

  • Orhan Kemal

            Orhan Kemal’in oğlu sevgili Işık Öğütçü, Ayça Öztorun’a verdiği bir röportajda babası ile ilgili olarak şu cümleleri sarf ediyor:

“Annemiz Nuriye Hanım oldukça emektar şefkat dolu bir insandı. Fatih’te küçücük bir evde otururduk. Bir açılır kapanır masamız, duvarda eski bir radyomuz vardı. Tek eğlencemiz oydu. Oturacak küçük bir oda ve çok küçük bir mutfak. Anneme, seksenli yaşlarına geldiğinde sormuştum; ‘Anne, babamız parasız pulsuzdu. Düşüncelerini kâğıda aktardığı için hapislere girip çıkmıştı. Babamla evlenmeden önce varlıklı insanlar, sana evlilik teklifinde bulunmuşlar. Neden gittin babamı seçtin?’ dedim. Annem şöyle bir durdu. Duygu dolu gözlerle bana baktı ve ‘Ben babanı çok sevdim’ dedi. Annem, bence bu ailenin kahramanıydı. Annemin adı Nuriye. Babam Cemile adlı romanı annemden esinlenerek yazmış. Annem, babamız hapse girdiğinde bizim umutlarımızı kırmamış, ‘Okulunuzu okuyup bir yerlere geleceksiniz. Gerekirse emeğimle çalışır, sizi kimselere muhtaç etmeden okuturum’ demişti.”

“Evin en küçüğü olmam nedeni ile biraz torpilliydim. Babam, müzede gördüğünüz yatağın üzerine bir tane gofret koyardı. Çalışmasına ara verip biraz dinleneceği vakitlerde bana seslenirdi. ‘Işık, koş gel. Bak sana kuş ne getirdi?’ derdi. Bu numarayı defalarca kez yaptığı için babamın gofret getirdiğini bilir, yıldırım hızı ile yatağın üzerine atlardım. Gofreti nefes almadan yerdim. Babam, daktilosunun başında beni seyredermiş, ben onun farkına bile varmazmışım. Gofret bittikten sonra alüminyum ambalajına bulaşan çikolatayı yalardım. Sonra işim bitince babamı öper, odadan çıkardım. Yıllar sonra öykülerini okumaya başladığımda ‘Çikolata’ isimli öyküsü dikkatimi çekti. ‘Ben miydim acaba bu öyküyü yazdıran?’ diye düşünmeden edemedim ve çok duygulandım.”

Ağabeyimin bir anekdotu var: “Babamın paralı mı, parasız mı olduğunu kapı vuruşundan anlardık. Melodik tıklatmayla kapıyı çaldığı zaman babamın ekonomik sıkıntısı olmadığını anlardık. Ama babam tok bir şekilde kapıya vuruyorsa, sıkıntılı bir durum olduğunu anlayan annem, ‘Aman çocuklar gürültü yapmayın. Babanızı üzecek herhangi bir şey yapmayın’ derdi.”

            Görmek gereklidir ki; bir insanın kapı çalışından ruh halini anlayabilmek, maddi sıkıntılarından haberdar olabilmek olağan üstü güzellikte bir aile tablosunu önümüze koyar. (:

  • Sabahattin Ali

            Edirne’de doğan şairimize, babası Ali Selahattin Bey, dönemin entelektüel kesiminden olan Tevfik Fikret ve Prens Sabahaddin’le olan dostluğundan dolayı bu kişilerin isimlerini vermeyi düşünmekteydi. Bu doğrultuda ilk oğluna Sabahattin, ikincisine ise Fikret ismini verdi. İlk baskısı 1978 yılında piyasaya sürülen, Filiz Ali ve Atilla Özkırımlı tarafından hazırlanan; Sabahattin Ali - Anılar, İncelemeler, Eleştiriler kitabının “Anılar” bölümünden derlenen alıntılar şöyledir:

            Süheyla Conkman ağabeyi hakkında şu cümleleri sarf ediyor:

“Onu asık suratlı hiç görmemişimdir. Bazen de kendi kendine söylediği şarkılar vardır ki, hiç aklımdan çıkmazlar, duydukça onu anımsarım: ‘Ata binesim geldi, hay dah dah, yâre gidesim geldi.’ Bir de ondan başka hiçbir yerde duymadığım bir şeyler mırıldanır, yengem de ‘Yeter Sabahattin, kes bu ne biçim şarkı’ dedikçe şaka yollu tekrarlardı: ‘Tabutumun altı çatlak, beni vuran benden alçak, sol böğrüme girdi pıçak, yar yar aman…’ Meğer kaderinin şarkısı imiş, bilemezdik.”

            Sabahattin Ali, bir diksiyon yanlışı yakaladı mı düzeltmeden duramayan bir adamdır. Hatta bu konu ile alakalı olarak; “Bu yüzden Aliye Hanım bana fena içerliyor. Karı koca ağız tadıyla kavga bile edemiyoruz. Kavganın en can alacak yerinde tutup diksiyon yanlışlarını düzeltiyorum.” sözleri ile arkadaşlarına yakındığı çok olmuştur.

            Sabahattin Ali’den, Aliye Hanım’a bir cevap mektubu:

“Mektubunu aldım. ‘Ben fena kız değilim, senin meyus olmayıp saadetin için hayatımı şimdi fedaya hazırım!’ diyorsun. Aliye, bana böyle şeyler yazma… Sonra ben sana deli gibi âşık olurum. Senin ne iyi kız olduğunu biliyorum. Muhakkak ki hayatımda yaptığım ve yapabileceğim en iyi iş seninle hayatımı birleştirmek oldu. Bundan sonra ne diye kederli ve üzüntülü şeyler yazalım? … Mektubundaki, ‘Beni istediğim kadar sevmezsen ölürüm!’ cümlesini belki elli defa okudum. Ah Aliye, seni isteyebileceğinden daha çok seveceğim. Benim nasıl sevebileceğimi göreceksin.” (25 Mart 1935)

            İşte bazen birini ne kadar sevsek de bazı hatalarını görmezden gelmeyi başaramayız. Bu yanlış değildir elbette, nitekim çoğu zaman doğrudur da! Fakat insanların yanlışlarını her daim yüzlerine söylemek bazen onlar için oldukça kırıcı olabilir. Bu sebeple böyle durumlarda konu üzerinde biraz düşünüp farklı yöntemler bulmak işlevsel olacaktır.

  • Halit Ziya Uşaklıgil

            Edebiyatçılarımız arasında baba olmanın acısını belki de en çok o yaşamıştır. Üç çocuğu (Vedide, Sadun, Güzin) küçük yaşlarda çeşitli hastalıklardan dolayı hayatını kaybetmiştir. Halit Ziya, Sadun için “Kırık Oyuncak”ı, Güzin için “Kırık Hayatlar”ı yazar. 1904 yılında doğan oğlu Vedat, diğer çocukları gibi acı sonlu olmamıştır. İyi bir eğitim almış; Almanca, Fransızca ve İngilizce öğrenmiştir. Aynı zamanda müzik ve piyanoya tutkulu bir çocuktur.

            İstanbul’da Osmanlı Bankası’nda çalışmaya başlayan Vedat, birkaç arkadaşıyla bir trio kurup konserler vermeye başlamıştır. Hamdullah Suphi, onları konser için Ankara’ya çağırdığında, Vedat Ankara’da büyük amcasının kendisinden beş yaş büyük kızı Latife’nin yeni evi Çankaya Köşkü’nde kalır. O akşam Çankaya’da, Mustafa Kemal’in, önce piyano çaldırdığı sonra da İngilizce, Fransızca, Almanca gazeteler getirtip çeviri yaptırdığı Vedat sınavı geçmiştir. “Ne işin var bankada? Sen Hariciye’ye gel!” diyen Atatürk’ün teklifi onun da hoşuna gitmiştir.

            Latife Hanım, boşanma kararının ardından İzmir’e dönerken, Çankaya Köşkü’nde kalan Vedat’a telefon açıp “Biz gidiyoruz. Sen de benim misafirimsin. Kendine başka bir yer bul ya da İstanbul’a dön.” der. Vedat “Babama sormadan karar veremem.” diye karşı çıkar. Mektup yazdığı Halit Ziya’nın cevabı aile içinde bir kırılma yaratacaktır: “Sen onun değil, Atatürk’ün misafirisin.”.

            İpek Çalışır’ın röportajlarında ve dergilerde anlatılanlara göre:

“Vedat, birkaç kez tayin vaadiyle kandırılır. Sonra Prag’a tayin edilir. Ama dört ay sonra yeniden Ankara’ya çağrılır. Bu durumu Halit Ziya, Atatürk’ün gösterdiği teveccühün yarattığı kıskançlıkla açıklar. Psikolojik olarak çöken Vedat, Ankara’ya dönmez babasının Yeşilköy’deki evine çekilir. Hukuk eğitimini bitirir. Sonra yeniden Hariciye’ye döner. Ankara’dan kurtulmak için önce Brüksel’e giden Vedat, 1937’de kendi isteğiyle bir arkadaşının tayinin çıktığı Tiran’a geçer. Bir yemek daveti için hazırlık yapılan bir gece, Vedat yeniden Ankara’ya çağrılmaktadır. İzin isteyip sokağa çıkar, ilk gördüğü eczaneye girer. Sefarete döndüğünde verilecek davetin çiçeklerini kontrol eder, sonra ‘Yorgunum, beni rahatsız etmeyin.’ diyerek odasına çekilir. Sabah kalkmayınca kapısı kırılarak girilen odasında hemen yanı başında dört adet boş ilaç kutusu ve annesinin genç kızlık resmine iliştirilmiş notlar bulunur. Daha zor okunan, muhtemelen ölümüne yakın son bir gayretle yazdığı diğer not ise onun 33 yıllık belirsiz dramının özeti gibidir: ‘Uykudan başka bir şeyler hissetmiyorum. Ne rahat. Hayatta çok bedbaht idim. Bu bir tesviye çaresi idi. Ölüm ne kolay. Uykum çok. Bütün sevdiklerim Allah’a emanet…’”

            “Bir Acı Hikâye” adlı kitabında, Halit Ziya, oğlu Vedat’ı anlatmaya çok küçük yaşlarından başlar. Onun kırılgan ruhunu, inceliğini, yaşamla kurduğu estetik ilişkiyi, fedakârlığını ve özellikle de kardeşi Bülent ile ilişkisini yetkin bir edebiyatçının kalemiyle aktarır. Kuşkusuz bu kitap büyük bir çığlık, bir şiir, bir ağıt, tanımsız bir acının ardından yazılmış en yürek burkan hikâyedir. Söylemek gerekir ki, acılar insanı değiştirir ve eklemek gerekir ki bu değişimler her zaman iyi olmayabilir. İşte bu sebeple; insanları dinlemek, anlamak ve onlara yardımcı olmaya çalışmak; onlar için bir yardım eli olmaktan ziyade belki de kötü bir gidişatın yönünü değiştirebilir.

  • Yaşar Kemal

            Asıl adı Kemal Sadık Gökçeli olan "Türk edebiyatının koca çınarı" olarak bilinen Yaşar Kemal… Henüz 3,5 yaşındayken, evlerinin avlusunda koyun kesen eniştesini izlerken, bıçak deriden kayıp sağ gözüne saplanmış ve bir gözü kör olmuştur. Bu olaydan bir yıl sonra ise babası cinayete kurban gitti. Babasını, Van’dan göç ederken ölümden kurtarıp büyüttüğü oğulluğu Yusuf, camide namaz kılarken kalbinden bıçaklamıştı. Bu olaya tanık olan Yaşar Kemal, kekeme oldu ve 12 yaşına dek konuşmakta zorlandı. Yalnızca türkü söylerken kekemeliği geçiyordu. Babasının ölümüne çok üzülen Yaşar Kemal, uzun süre mezarlıkların önünden dahi geçemedi.

            “Soner Yalçın’ın ‘Siz Kimi Kandırıyorsunuz’ kitabında, Gülriz Sururi’nin ‘Bir An Gelir’ isimli kitabından aktardığına göre:

“Genç bir tiyatrocu olan Gülriz Sururi, bir gün Taksim’den dolmuşa biner. Dolmuşta bir genç sürekli kendisine bakmaktadır. Sururi, bir süre sonra buna dayanamayarak dolmuştan iner ama cüretkâr genç peşini bırakmaz. Birkaç adım sonra, iri yarı genç adam, genç kızın arkasından laf atar: ‘Hişt hişt… Küçükhanım, tanışabilir miyiz?’ Esmer delikanlı, genç kadının ‘Polis çağırırım!’ sözü üzerine uzaklaşır. Gülriz Sururi, bu ısrarlı çapkınının ismini çok geçmeden öğrenecektir: Yaşar Kemal!”

            Yaşar Kemal, Adana Kadirli’de arzuhalcilik yaparken "komünizm propagandası suçlamasıyla" karşılaşmış ve evi jandarma baskınına uğramıştır. Yaşar Kemal, hakkındaki bir ifade nedeniyle gözaltına alınıp tutuklanmış, böyle bir durumdan bir haber olduğunu ve yanlışlıkla bu işe dâhil olduğunu belirtmiştir. Cezaevinde kendisine, "Senin ailen bana çok yardım etti, hayatımı kurtardı desem doğru olur ama bu hapishanede tek düşmanın benim. Benden kork. Katillikten, hırsızlıktan, ırza geçmekten düşseydin başım üstünde yerin vardı." diyen eşkıya Hilmi’nin bıçaklı saldırısına maruz kalmıştır. Bir öyküsünü okuyan ve anlatımına hayran kalan mahkeme başkanının "Buralarda durmayın. Sizi öldürürler, yazık olur" şeklindeki sözleri üzerine önce Ankara’ya, oradan da İstanbul’a gitmiştir.

Özel İdeal Kız ve Erkek Öğrenci Yurtları (Konya, Ankara, İstanbul)

            Özel İdeal Öğrenci Yurtları olarak sizler için derlediğimiz bu yazının akabinde yine benzer içerikleri sizlerin ilgisine sunmaya devam edeceğiz. Üç ayrı şehirde (Ankara, Konya, İstanbul) çeyrek aşırı aşkın bir süredir özel öğrenci yurdu hizmeti veren İdeal ailesini daha yakından tanımak için yurtlarımızı ziyaret edebilir, malum pandemi sürecinde “Kendimi riske atmak istemiyorum.” diyorsanız; şuan yazımızı okumakta olduğunuz web sitemizden, 360 derece sanal tur uygulamamız ile yurtlarımızı içerisindeymiş gibi gezebilirsiniz. “Biz Sizi Arayalım” butonuna mesajınızı bırakarak da bizlerin size ulaşmasını bekleyebilirsiniz.

TÜM SAYFALARI GÖR


Instagram
WhatsApp
LinkedIn
Tiktok